4 Aralık 2008 Perşembe

Ben olsam takip ederim

Aslında bu blogu oluşturma sebebimdir geçen hafta sonu oynanan Galatasaray-Hacettepe maçı. Neden sebeptir, tek başına belki çok önemli görülmeyebilir, ama yıllardır birikenlerin artık taştığı maç olmuştur bu maç. Ne midir taşan? Sabır tabii ki. Yıllardır la havle diye sabrettiğimiz spor medyasındaki Galatasaray düşmanlığının vardığı boyutlar bu maçtan sonra öyle bir noktaya varmıştırki, dünyanın başka herhangi bir ülkesinde bırakın sportmenliği, fair play'i, resmen adli açıdan içinde suç unsuru bulunabilecek demeçler, söylemler, yazılar spor basınımızda ekranları ve sayfalarına doluşmuştur bir anda. Maçtaki sıradan bir hakem hatası büyütülmüş, büyütülmüş, adeta Galatasaray'ın haksız bir galibiyet aldığını söylemeye varan yorumlar yapılmış, dahası maçta alışılmış artistik hareketlerinden birini sergileyen ve tribünleri coşturan Lincoln terbiyesizlikle, saygısızlıkla vb suçlandığı gibi bir de açıkça saha içi şiddete hedef gösterilmiştir.

30 Kasım 2008 akşamı Ali Sami Yen stadına dönelim. Süleyman Abay adında bir hakemin yönettiği maçta neler olduğuna bir göz atalım. Önce 33. dakikada Sandro'nun golü ile Hacettepe öne geçiyor. 35. dakikada Lincoln'e yaptığı faul yüzünden sarı kart gören Tozo, bu defa kendisine faul yapılan bir pozisyonda hakeme sarı kart işareti yaptığı için ikinci sarı karttan kırmızıyı görüyor ve Hacettepe 10 kişi kalıyor. 45. dakikada Baros'un golü ile Galatasaray eşitliği yakalıyor ve ilk yarı bu sonuçla 1-1 sona eriyor. İkinci yarıda 57. dakikada Lincoln'ün ceza sahasına ortasına 2'si Hacettepeden, biri de Galatasaray'dan olmak üzerei toplam 3 futbolcu birlikte yükseliyor ve bunlardan Zoko topu tam Servet kafa vuracakken eliyle çeliyor, hakem de çok doğru bir kararla penaltı noktasına yöneliyor. Buraya kadar herşey güzelde, bahtsız hakemimiz bu pozisyonda eliyle çelen futbolcuyu o karambolde yanlış teşhis ederek gidip pozisyonun içindeki diğer Hacettepeli olan Teli'ye sarı kart gösteriyor. Baros'un 72. dakikadaki 3.golünden 4 dakika sonra aynı Teli bu defa gole giden Lincoln'ü neredeyse son adam durumundayken indirince ikinci sarıdan o da kırmızıyı görüyor ve Hacettepe 9 kişi kalıyor. Maçın son dakikalarında orta sahayı topla katederken Lincoln'ün topu ayağında sektirme gösterisi tribünlerden büyük alkış alıyor ve maç 3-1'lik sonuçla sona eriyor.

Buraya kadar aslında pek bir anormallik yok. 57. dakikadaki penaltı pozisyonu hakem açısından maçın kilit anı. Zira bu dakikada çalınan penaltı tribündeki seyirciler, hatta sahadaki oyuncular tarafından bile farkedilemeyecek kadar ince ve zor bir penaltı. Oyuncu karambolde topu eliyle çelerken pek çok kişi topun kafalardan sektiğini zannediyor. Hatta pozisyondan sonra hakemin Teli'ye çıkarttığı sarı kartı gören Ümit Karan önce kendisine kart gösterildi zannedip itiraza kalkışıyor, sonradan penaltı olduğu anlaşılıyor. Maçı TV'den izleyenler ise pozisyona ancak ağır çekim görüntüleriyle vakıf olabiliyorlar. Bu kadar ince bir penaltıyı süzüp değerlendirebilmek bir hakem açısından ciddi bir başarı iken, pozisyondaki "faili" karıştırıp yanlış oyuncuya kart göstermiş olması hakem açısından bir şanssızlık. Ama asıl şanssızlık aynı oyuncunun sonradan ikinci sarı ile kırmızıyı görmüş olması. Tabii bu kırmızı kart geldiğinde skorun çoktan 3-1 olmuş olması ve maçın bitimine kısa bir süre kalmış olması hakemi linç etmek isteyenler açısından bir engel değil. Zira hakemin bu "ince" penaltıyı görüp lehine düdük çaldığı takım Galatasaray olduğu için maç biter bitmez çanlar onun için çalmaya, darağcı kurulup yağlı ilmek boynuna geçirilmeye başlanıyor bile.

Bu sezon, bu ligde ne kadar doğru olursa olsun Galatasarayın lehine çalınacak düdüklerin faturasının çok ağır olabileceği Süleyman Abay'ın kimliğinde tüm hakemlere ibret olarak gösteriliyor maçtan sonra. Medya sonuca o kadar sinirlenmiş durumdaki Erdoğan Arıca adlı Hacettepe teknik direktörünün maçtan sonra sergilediği hazım probleminin arkasına takılıp hakem için hazırlanan darağacının yanına Lincoln için de bir tane eklemekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Erman Toroğlu'nun maçtan sonra Lincoln hakkında yaptığı yorumlar gerçekten tüyler ürpertici. Toroğlu, Lincoln'ün top sektirmesine karşılık rakip oyuncuların "onu takip ederek" gerekli gördüğü infazı gerçekleştirmeye hakları olduğunu iddia edebiliyor. Adı "hakem yorumcusu"na çıkmış bir zat'ın böylesi bir cümleyi sarfedebilmiş olması gerçekten dehşet verici. Ama daha da dehşet verici olanı, Toroğlu gibi futbol anlayışı "kazmalık" üzerine kurulu birinin peşisıra her fırsatta futbolun güzelliklerini, teknik ve artistik yanını öne çıkarıp yıldız futbolcuların futbola kattığı değeri dillerinden düşürmeyen Mehmet Demirkol gibilerin de aynı teraneyi tekrar edip Lincoln'ü saygısızlık, hatta terbiyesizlikle suçlayabilmeleri. Lig Radyo'da adını bilemediğim bir takım başka yorumcuların da aynı Toroğlu gibi bu pozisyondan sonra Lincoln'e gidip tekme atılmasını mübah hatta "hak" olarak gören söylemlerini bizzat kendi kulaklarımla dinledim ertesi gün.

Daha tribünlerden sokaklara taşan taraftar fanatizminin yarattığı sıkıntılar çözülememişken, güya o tribünleri doğru yönlendirmesi, halkı "bilinçlendirmesi" beklenen medyanın içine yerleşmiş fanatizmi görünce bu konuda hiçbir ümit kalmadığını anlamak zor değil. Dahası, aslında tribünlerdeki fanatizmin kaynağını bulmak için de çok uzaklara gitmeye, uzun sosyoekonomik analizlere hiç gerek yok. Erman Toroğlu'dan Mehmet Demirkol'a uzanan skala içinde medyada birer köşe kapmış olan ve futbolu açıkça oyuncuların forma rengine göre değişen bir kaypaklık ve omurgasızlıkla değerlendirip futbolun güzelliklerini ancak sempati duydukları formalar altında alkışlayabilen, düşman oldukları renkler sözkonusu olduğunda ise aynı güzellikleri linç etmekten çekinmeyen bu leşkerlerle futbolda fanatizmin egemenliğinin kayıtsız şartsız süreceğini söylemek kehanet olmamalı.

Ne diyor Erman Toroğlu, "ben olsam takip ederim" diyor. Öyleyse bundan sonra biz de takip edeceğiz. Hadi kolay gelsin.


Not: Video, youtube'tan apartmadır.