16 Mart 2009 Pazartesi

Adamına göre futbol kuralı


Lig TV'nin izleyicilerini futbol kuralları hakkında bilgilendirme hizmeti kapsamında ekrana gelen bir soru ve cevabı bu. Aynı kurumun Kayserispor maçında Selçuk Dereli'nin Lincoln'a gösterdiği kırmızı kart hakkında yaptığı yorumları hatırlayınca insan futbolumuzun getirildiği duruma gülsün mü, ağlasın mı bilemiyor. Futbolun kurallarının Türkiye'de nasıl yerine, zamanına ve adamına göre farklı uygulandığının bundan daha güzel bir kanıtı olabilir mi?

11 Şubat 2009 Çarşamba

Futbolun Ergenekonu

Galatasaray - Kayserispor maçı oynanalı 4 gün geçti ve olan biten hakkında bu kadar beklemenin nedeni spor kamuoyunun bu maç hakkındaki tepkilerini izlemekti biraz da. Gerek maçta yaşananlar, gerekse de maçtan sonra kamuoyunun kanaat önderlerinin takındığı tutum öylesine dehşet verici ki Türkiye'de futbolun içinde alışılagelmiş "masa başı oyunları" tabirinin kapsamı ve anlamının çok ötesinde, çok daha derin bir mekanizmanın çalıştığını görmemek mümkün değil.

Önce bir hafta geriye gidip Sivas - Galatasaray maçında yaşanan hakeme su sıçratma bahaneli kırmızı kartı kısaca hatırladıktan sonra bu maçta olanlara bakacak olursak, tarafsız her futbol izleyicisinin daha ilk bakışta penaltı olduğuna hükmedebileceği kadar açık ve net bir pozisyon sonrası penaltı vermek yerine düşürülen oyuncuya kandırma girişimi nedeniyle verilen bir sarı kart görüyoruz. Bunun hemen 4-5 dakika sonrasında da aynı oyuncu, top daha durmadan ve de atılması gereken yerden atılmayan bir faul atışında, 9.15 metreye açılması yönünde hiçbir uyarı olmadan topa 4-5 metre mesafede durduğu ve atışı ayağı ile kestiği için ikinci sarı kartla oyundan atıldığını görüyoruz. Nereden bakarsanız bakın "hakem hatası" kavramı çerçevesinde değerlendirilemeyecek kadar açıkça artniyetli ve önceden planlanmış olduğu belli olan bu tavırdan sonra o ana kadar gayet güzel ve dostça süren müsabaka da, son derece sakin durumdaki tribünler de çığrından çıkıyor ve o ana kadar Galatasaray'ın hem skor hem de futbol olarak üstün durumda götürdüğü maç giderek ikinci yarıda Kayseri hakimiyetine geçiyor, son dakikalarda gelen biraz da şans katkılı bir golle maç 1-1 bitince de kızılca kıyamet kopuyordu. Ama görünen oydu ki, maç Galatasaray galibiyeti ile bitse dahi hakemin tutumuna gösterilen tribün tepkileri nedeniyle ilerleyen haftalarda Galatasaray'a kesilecek bir cezanın hazırlığı önceden yapılmıştı ve bu maç her halükarda gündemde kalmaya devam edecekti.

Ama hazırlıkların sadece bu kadarla kalmamış olduğu maçın bittiği andan itibaren anlaşılmaya başlandı. Süper Lig'in gayrı resmi, ancak ana yönlendiricisi durumundaki Lig TV ve Maraton ekibi, başta Erman Toroğlu olmak üzere derhal maçtaki hakem tutumunu (hataları demek mümkün değil) savunan ve haklı göstermeye çalışan söylemleri ile karşımızdaydılar. Mesela, Toroğlu'na göre Lincoln'ün her iki kartı da son derece doğruydu. Nitekim Lincoln aslında uzanan çelmeyi görmüş ve ayağını buna bilinçli olarak takmıştı. Ayrıca toptan açılmayıp bir de ayağını uzatması da kesin ikinci sarı kartı gerektiren bir ihlaldi. Lincoln'ü daha önce top sektirdiği için rakibi küçümsemek ile suçlayan ve esaslı bir tekmeyi hakettiğini eklemeden duramayan Toroğlu, ceza sahasındaki pozisyonda da saniyenin 10'da biri kadar sürede gerçekleşen bir driplingle adam geçme enstantanesinde bu oyuncunun ayağını arkadaki rakibinin uzanan tekmesine takabilecek kadar insanüstü melekelere sahip olduğuna inanıyor olamazdı tabii. Ama maksat hakemi temize çıkarmak olduktan sonra nasıl olsa kimsenin söylenenlerde mantık aramadığı, herkesin her olaya fanatizm gözlüğü ile baktığı bilinen bir ülkede en azından Galatasaraylı olmayan herkesi bu söyleme inandırmak hiç de zor olmayacaktı. Bunu başardıktan sonra ikinci kartın haklılığına kamuoyunu inandırmak çocuk oyuncağı idi. Zira Lincoln hem 9.15'e açılmayarak, hem de topu kesmek için ayağını kaldırarak açıkça ihlal yapmıştı. Ama burada da eski bir hakem olmak, orada hakemin görevinin önce oyuncuyu açılma konusunda ikaz etmek, buna uyulmadığı takdirde kartını göstermek olduğunu, ayrıca atışın yerinden yapılmasından da, atış yapılırken topun durmasını sağlamaktan da hakemin sorumlu olduğunu bilmeye yetmiyor, bunlar bilinse bile bunu açıkça söylemek dürüstlüğü de futbolu manipule etmek amaçlı gizli bir teşkilatın fanatik kitleleri ikna etmekle görevli bir üyesinin misyonuna uymuyordu.

Tabii bu söylem Erman Toroğlu ile sınırlı kalmayacaktı. Bunu takibeden pek çok spor yayınında ve gazetelerdeki köşelerde, bilhassa da eski hakem sıfatlı isimlerin genelde Selçuk Dereli'nin yönetimini haklı göstermek yönündeki faaliyetleri ertesi gün de sürdü. Hatta bu toplu propaganda faaliyeti ile öyle bir hava yaratıldıki, sanki aslında hakem Galatasaray'ı çaktırmadan kayırmış, Lincoln'e çok doğru kartlar gösterirken bir yandan da Kayseri'nin bir sürü penaltısını vermemiş, hatta Galatasaray'da daha atılması gereken başka oyuncular varken onları da atmayarak aslında Galatasaray'dan yana bir maç yönetmişti. Mesela başı kanayan Baros önce başına sürdüğü ve kan bulaşan elini hakemin formasına dokundurunca "elindeki kanı hakemin formasına sürdü" olarak etiket yapıştırılıvermişti bile alnına. Halbuki görüntüler de açıkça görülüyorduki Baros önce eliyle başını gösterip hakeme bir şeyler anlatırken formasına dokunuyor, sonra geri dönerken elindeki kanı farkediyordu. Ayrıca hakemin formasına kan sürmek gibi bir fiil futbol kurallarında tanımlanmış ve ceza biçilmiş olabilir miydi? Yoksa mesela burnunu sümkürdükten sonra sümüğünü hakemin sırtına silen oyuncular varsa bunları tespit etmek için hakemin formasını maçtan sonra adli tıbba göndermek gerekir miydi? Acaba kan, sümükten veya ter'den daha sakıncalı bir vücut sıvısı olduğu için mi böyle bir ceza gerekli görülmüştü ulemalar tarafından? Her neyse, işin bu yönünü tartışmayı bir kenara bırakıp maça dönersek, spor basınının köşe başlarını tutmuş bilumum zevatın maç sonrası sergilediği Selçuk Dereli'yi temize çıkarıp maça tepki gösteren önce Galatasaray tribünleri, sonra da Galatasaray yönetimini topla tutma konusundaki uyum ve güçbirliği gerçekten hayranlık uyandırıcı düzeydeydi.

Önce Selçuk Dereli'nin bilmemkaç sene önce Yozgat'ta rakibinin ayağını kan içinde bırakan (o zaman Galatasaray forması giyen) Sergen Yalçın'a kırmızı kart göstermediği tekrar ısıtılıp gündeme getirildi. Bu ısıtılan bayat konu, aslında Türk futbolunu manipule eden gizli teşkilatın tarihinin hangi yıllara kadar uzandığı konusunda da bir fikir veriyor. Bahsi geçen olaydaki gözlerden kaçan küçük ama önemli bir detay (eğer olayın görüntüleri tekrar ekranlara getirilirse) görülecektir ki o pozisyonda Sergen Yalçın'ın teması ile yere yığılan Yozgatsporlu oyuncunun dizine saha kenarında masör tarafından tatbik edilen ve halk arasında tendurdiyot olarak bilinen "batticon" adlı koyu renkli ilacın dizlerinden aşağı akan lekesi sonradan kameralara "dizim kan içinde kaldı, halime bakın" diye gösterilip bu şekilde yayınlanmış ve sanki Sergen Yalçın mızraklı krampon giyiyormuş da buna neden olmuş gibi gösterilerek o maçın hakemi Dereli'nin alnına "Galatasaraylı" damgası yapıştırılıvermişti. Tıpkı daha önceki yıllarda İzmir'deki bir Altay-Galatasaray maçı sonrası soyunma odası tünelinde Hakan Şükür'den forma istediği o zamanın Altay yöneticisi, şimdinin (dikkat!) Federasyon Başkanı Mahmut Özgener tarafından kanal kanal gezilerek kamuoyuna ilanen duyurulan ve bu sayede aynı "Galatasaraylı" damgasını yiyen ve sonraki yıllarda da gerek Saraçoğlundaki 4 kırmızı kartlı maçta, gerekse de Olimpiyat stadında Beşiktaşın 100.yıl şampiyonluğunu tesis eden iki sahte penaltılı maçta bunun diyeti fazlasıyla ödetilen Ali Aydın gibi Selçuk Dereli de o Yozgat maçında üstüne yığılan "günahını" temizlemek için yıllardır gayret içinde. Ama galiba sonunda başardı ve her sene şampiyon belirleme konusundaki tercihi değişse de tek değişmez özelliği olarak her zaman ilk amacı Galatasarayı durdurmak olan o malum teşkilatın gözüne girdi.


25 Ocak 2009 Pazar

Erdinç Sezertam



Bu ismi bir kenara not etmek lazım. Çünkü bu arkadaş, dün Sivas'ta Galatasaray'dan 3 puan aldı.

Ümit Karan'a kırmızı kart gösterilen pozisyon tam Türkiye'ye özgü. Karlı ve kaygan sahada kayarak saha dışına uçan oyuncu ayağa kalkıp baştan aşağı bulandığı buzlu suya lanet okuyor, o öfkeyle bir de yerdeki buza tekme atınca "hooop" kırmızı kart. Neymiş, küfür etmiş. Gerçi Ümit "etmedim" diyor ama, muhtemelen küfrü hakeme etmediğini kastediyor, yoksa yerdeki kar'a küfür etmiş olabilir pekala. Bizde küfür gündelik yaşamın bir parçasıdır, ayağı taşa takılan bile en azından bir "hay taş gibi ben senin .." diye başlayan bir cümle kurar illaki. Bu Ümit Karan'ın kartında bir süre önce İstanbul'da yaşanan bir olay geldi aklıma. Genç bir adam yolda yürürken boş kola kutusuna tekme atıyor, kutunun boş olmaması nedeniyle üzerine kola sıçrayınca da "ulan bütün pislikler de gelir beni bulur" diye söyleniyordu. Aksilik bu ya, tam o sırada oradan geçen sivil bir polis memuru bu sözleri üzerine alınıyor ve silahını çekip genci vuruyordu.. Erdinç Sezertam adlı şahsın, o olaydaki polis memuru ile ne gibi psikolojik ortak yönleri vardır bilemiyorum ama iki olay birbirine had safhada benziyor gibi görünüyor. Çünkü gerçekten de pozisyonda Ümit Karan'ın yan hakeme bırakın küfrü, herhangi bir söz söylemesi için hiçbir neden görülmüyor. Ümit, alenen yerdeki buza odaklanmışken ağzından çıkan sözlerin hakemi hedef alması kadar mantıksız bir durum olamaz. Ama Erdinç Sezertam adlı yardımcı hakem bir şekilde meseleyi üzerine alınıyor, orta hakemi çağırıyor ve Ümit'e kırmızı kart göstertiyor işte..

Ancak olayların gelişimi maçın ikinci yarısında daha da ilginç bir hal alıyor. Erdinç Sezertam sayesinde 10 kişi bırakılan Galatasaray yine aynı hakemin ofsayt bayrağını kaldırmak gereğini hissetmediği bir ofsayt pozisyonda golü de yiyor ve 0-1 mağlup duruma düşüyor. O kadar ağır bir sahada zaten kadro olarak çok eksik durumda olan, bir de hakemin üstünü başını kirletme terbiyesizliği gösteren kaptanı sayesinde 10 kişi kalan Galatasaray, üstüne üstlük skor olarak da geriye düşünce artık o maçı çevirmesinin zaten çok zor olacağı belli, bir de ikinci gol yenince zaten maç bitiyor. Artık maç boyunca verdirdiği veya verdirmediği her kararda istisnasız Galatasaray aleyhine olmayı başarıp bu senaryonun baş rolünü oynayan Erdinç Sezertam'in bu başarısının ilgili makamlarca gelecekte nasıl ödüllendirileceğini merakla izlemekteyiz.